İstanbul’un göbeği yerine bambaşka yerlerde de doğabilirdim değil mi? Geçen sene yazmıştım Manisalı anneleri, kadınları. Tütünü çıt çıt kıran, sabah erken kalkan, namazını tarlada kılan kadınları anlatmıştım. Makine gibi görülen, tarlada ve evde sömürülen Manisalı kadınları yazmıştım. Başka yerde doğsalar farklı mı olurdu onlar için hayat? Manisalı kadınlar tek tek ağlıyor TV ekranlarında. Onlar Manisa’da doğdular, kadın oldular ve kaderleri bir oldu, gelecekleri ise Soma’da kül.
Oğlu madenden kurtulan bir kadın 2 gecedir oğlunun başında uyuduğunu söylüyor. Bir de artık hiç uyuyamayacak olanlar var. Uykudan anladıkları sadece geceyi geçirmek olacak belki ama uyuyamayacaklar. Gelecekleri, sevdikleri, hayalleri hiç bitmeyecek bir uykuya dalmışken onlar uyuyamayacaklar.
Tarım bittiği için madende çalışıyoruz diyorlar ekranlarda. Tarım bitti. TARIM BİTTİ.
Okulda ilk öğrendiklerimizden biri Türkiye’nin çok önemli bir tarım ülkesi olduğuydu.
Arkeoloji okurken en çok üstünde durduklarımızdan biri Anadolu’nun ilk köye, ilk tohumlara yuva olduğuydu.
Şimdi ise en çok kanıksadıklarımızdan biri de bu cümle oldu işte: TARIM BİTTİ.
Soma’da yaşananlardan iki gün önce bir yazı yazmaya karar vermiştim. Bir sohbette iş güvenliği uzmanlığının bu aralar ne kadar tercih edilen bir meslek olduğundan bahsetmiştik. Ve yazmaya karar vermiştim: İş güvenliği uzmanı sertifikasıyla İstanbul’da artan inşaatların, AVM ve dizilerle ile beslenen ülke ekonomisinin, çığ gibi artan kredi borçlarının, antibiyotikle yetişen tavukların, tohum şirketlerinin, Anneler Günü’nün ve daha birçok şeyin alakasını yazmak istemiştim. Ama ben yazana kadar Soma’da yüzlerce insan öldü, iş güvenliği tartışılmaya başlandı. Ve listeye madenciler de eklendi.
Madencilik meslek olarak o kadar kabul görmüş durumda ki kimse durun bir dakika bu insanlar neden yerin o kadar altına inip de çalışıyorlar demiyor.
Neden kömür çıkartıyorlar diye kimse sormuyor.
O kömürler yukarıda saydığım binalarda, AVMlerde, tavuklarda ve Anneler Günü için alınan o hediyelerde aslında.
Kömürü sadece ısınmak için değil elektrik için de kullanıyoruz en basit ilkokul bilgisiyle açıklarsak.
Elektrik kullandığımız her bina o kömürlerle var oluyor. Ve ne kadar yeni bina o kadar rant o kadar para demek. İstanbul kaynıyor her sokakta yenilenip, inşaat içinde kaybolurken. Diğer şehirler de öyle elbet. Binalar göğe doğru yükselirken, madenciler bir kat daha aşağı iniyorlar yerin altında.
Binalara insan gerekiyor, binalara mal gerekiyor sonra. 3 çocuk derken 5 çocuk yapılıyor artık. Zenginsen binaları doldurmak, fakirsen binaları yapmak için çocuk sayıları bir bir arttırılıyor. İnsan yetmiyor, o insanların para için kullanılması da gerek tabi çünkü piyasa denen şey böyle yürüyor. Piyasayı canlı tutmak için gittiğimiz her AVM işte o kömürlerle aydınlatılıyor. Biz ışıl ışıl mermerden tasarım binalarda yürürken, madenciler tek ışıkla önünü görmeye çalışıyorlar kargacık burgacık koridorlarda. Biz alıyoruz alıyoruz alıyoruz onlar ise kazıyor kazıyor ve daha da çok kazıyor. Aldıklarımız da elektrikle yapılıyor tabi, binlerce fabrikada binlerce elden geçiyor eşyalar. Usta ellerin altında bantta tshirtler, ayfonlar, arabalar dönerken madende de kömürler dönüp duruyor bantlarda. Ha bir de siyahı yetmezse şeffaf hali devreye giriyor kömürün biliyorsunuz. Her annenin, her sevgilinin tertemiz ellerinde parlasın diye yer altında eller kirleniyor.
Ve bu kadar insana ucuz, kolay yetişen yiyecekler gerekiyor işte. Ailelerin tarlalarından çıkarttıklarıyla katıldığı bir gıda sistemi bu kadar insana ulaşamıyor, özellikle ulaştırılmıyor. Topraklar çoraklaştırılıyor, vergiler arttırılıyor, çiftçilere TV’den, dizilerden, şuradan buradan diretilen ışıl ışıl yaşamların vaatleriyle krediler bindiriliyor ve çiftçiler bir bir şehre göçerken yaşam sıkıntısı sebebiyle, topraklar büyük gıda şirketlerinin ellerine geçiyor. Tavuklar binalara kapatılıyor, meyvelere ilaç basılıyor, tohumlar şirketlerin eline geçiyor, insanlar şehre göçüyor ve sona kalan üç beş kişi ise madene gidiyor.
Tarım bitti. İşte böyle bitti.
Çiftçi kalmadı, tarım kalmadı. Sistem çiftçiyi değil onu yok edecek ne varsa destekliyor.
Oysa tarlada çalışacak bol insan var. 5 çocuk mu demiştik?
Biri inşaatta.
Biri fabrikada.
Biri madende.
Biri zaten kadın olmuş 5 çocuk daha yapmak için evde.
Kalan sonuncu da işte biraz okursa her yerde mantar gibi biten iş güvenliği uzmanı sertifika programlarında. Belki inşaatı, belki fabrikayı, belki madeni denetleyecek eğitimi alacak. Ha o da olmazsa AVM’de güvenlik olur belki. Her akşam yardımlardan aldığı kömürü yakıp TV’de dizisini izleyecek. Ve ekran karşısında yavaş yavaş uykuya dalarken madende birileri de yavaş yavaş ölüme gidecek.
—
Maalesef bu sistemin içinde hepimiz suçluyuz ve aldığımız her nefesimizde aslında başkaları bir bir son nefesini veriyor.
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...